8 Şubat 2011

Biri beni durdursun!

Merhaba,

Blog yazmak zor iş. Hele aklına gelen diline gelmezse daha da zor. Yeni şarkı yazmakta zorlanan her şarkıcı gibi ben de eskilerden yardım almaya çalışacağım. Sizlerle 2005 yılında Çember.net adlı forumda yazmış olduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Kişisel gelişim, NLP vs konularda biraz takıntılıydım bir zamanlar. Aslında halen kendimi farklı konularda geliştirmek için uğraşıyorum. Öğrenmenin yaşı yok. Neyse sözü fazla uzatmayayım. Azı karar, çoğu zarar felsefesinden yola çıkarak, Kişişel gelişim kitaplarının azının karar, çoğunun biraz da olsa zarar olduğunu anlatan bir yazıyla sizi başbaşa bırakıyorum.

"Biri beni durdursun!

Merhaba, Uzun bir süredir NLP üzerine kitaplar, makaleler okuyup, tv de programları seyrediyorum. Artık bir çok şeyin nedenini daha iyi anlıyorum. Ancak... artık herşeye farklı bir gözle bakmaya başlayalı gerçek benden uzaklaşmaya mı başladım ne...

Tabi insan ne konuştuğunun, nasıl davrandığının bilincinde olmalı...
Ama kişi ne zaman gülmesi,üzülmesi, moralini bozması, kızması , sevinmesi, gerekiyorsa o zaman o hissi tatması lazım.. Ben duygularımı da idare eder oldum. Çok fazla sevinmemek için kendimi dizginliyorum. Kızacağım, köpüreceğim zaman duruyorum. Derin nefes alıyorum geçiyor.. Ben , ben olmak istiyorum.. Başkalarının olmamı istediği kişi değil.. Veya benim olmam gerektiğini düşündürüldüğüm kişi değil... Bilmem anlatabiliyor muyum? Sanırım NLP nin ayarını tutturamadım...

Sizin de böyle hissettiğiniz oldu mu hiç? Hayata uyum sağlamaya, varlığınızın bilincinde olmaya çalışırken ipin ucunu kaçırdığınız...

20.12.2005"


2011'e geri dönelim şimdi. Bu yazdıklarımın üstünden 5 sene geçmiş. Bu yazının üstüne birşeyler eklemeli. Konuyu da biraz farklı ele almalı. Yukarıdaki yazıda kendimiz geliştirmek amacıyla okuduğumuz kitapların etkilerinden bahsetmiştim, ya farkında olmadan etkilendiklerimiz.

Kuzenim geçtiğimiz günlerde bana ilginç, bir o kadar da derin anlamları olan bir soru sordu: "Biz kimiz? Ben kimim? Sen kimsin?" Ben onun kuzeniydim, abisiydim, dayısının oğluydum, Sedat Sözen'dim. Ama sorduğu sorunun cevabı bu değildi.

İnsan oğlu sosyal bir varlıktır. İster istemez, ne kadar içine kapanık biri de olsa çevresindekilerle etkileşimde olmak zorundadır. Doğuştan itibaren çevremizdekilerden etkileniriz. Bilinçli ya da bilinçsiz çevremizdekilerin konuşmaları, oturup kalkmaları, karakterleri, tepkileri, düşünceleri üstümüze siner. Derimize işler. Bin kez yıkansak yine de atamayız üstümüzden. Her ne kadar düşüncelerimizin, davranışlarımızın, karakterimizin, duygularımızın bize ait olduğunu düşünsek de aslında onlar özünde bizlere ait değildir. Tüm bunlar,o ana kadar bulunduğumuz ortamlarda, okuduğumuz kitaplarda, dinlediğimiz şarkılarda, izlediğimiz film, dizi, tv programlarında, üstümüze sinenlerden harmanladığımız ve bize uygun gördüklerimizdir. O halde ben kimim? Ben sadece Sedat Sözen miyim? Değilim!. Ben annem-babamım, okulda öğretmenimim, arkadaşlarımım, askerde tertiplerimim-komutanımım, sokağın başındaki bakkal amcayım, otobüs şöförüyüm, izlediğim filmlerdeki esas oğlanım, dinlediğim şarkılardaki aşığım, okuduğum başarı öykülerindeki girişimciyim, izlediğim animasyonların tasarımcısıyım, ninja kaplumbağalardaki donatelloyum (en akıllıları o). Tekrar soruyorum, ben kimim? Cevap hem çok basit, hem çok karmaşık. Yunus Emre demiş ya "Bir ben var benden içeri" diye. Benim cevabım da Yunus'dan üstüme sindi.

"Bin ben var benden içeri"