31 Aralık 2014

Yeni yıla dair.

Altı üstü sıradan bir günü daha arkamızda bırakacağız. Bir çoğumuz için bugünün dünden bir farkı olmadığı gibi yarının da bugünden bir farkı olmayacak. Adının "yeni" olması dışında bir öncekinin tıpkısının aynısı bir sene daha bizi bekliyor. Konuyu bu şekilde ele alabilirsiniz.

Ya da; yeni yıla "Allah-sağlık-para-aşk-versin-amin" diyerek temennilerle girebilirsiniz. Adında "yeni" olan her şey beraberinde beklentilerle gelir. Tüm seneyi beklentilerinizin gerçekleşmesini beklemek yerine, harekete geçip hayallerinizin peşinden koşarak geçirebilirsiniz. Yeni yılın size neler getireceğine sadece ve sadece siz karar verebilirsiniz.

Bu hayattan aldıklarınız, almaya cesaret edebildiğiniz kadardır. Cesur olun!

Mutlu yıllar...
Sedat Sözen/2013 ARALIK

Bunlar geçen sene 2014'e girerken yazmış olduklarım. 2015 için de değişen bir şey yok. hayaller umutlar beklentiler , gerçekler şartlar sonuçlar... Nasıl diyorlar.... "hayat; biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir. " Tekrar söylüyorum, O halde planı projeyi bir kenara bırakın. Direkt olarak konuya dalın. Söylemden eyleme geçin. Beklemeyin, hareket edin.

Buradan hepinizin huzurunda 2015 senesine sesleniyorum. Bize her şeyden önce sağlık ve huzur getir. Bu ikisi olunca gerisi de gelir zaten. Başka bir dileğimiz yok. 2014, sen de kendine çok iyi bak. Pek bir hayrını göremedik ama neyse...

7 Aralık 2014

Pes

Pes etmiş mi oluyorum bu şekilde düşününce...
35'e geri sayım başlamışken...
Bilemedim.

Ama,
Kendini bir şehre ait hissetmemeli insan,
Bir zamana ait,
Bir insana...

Nerede olursak olalım güneş aynı güneş değil mi sanki!
Yıldızlar aynı yıldızlar...
Aynı oksijeni solumuyor muyuz ?
Aynı yağmur ıslatmıyor mu bizi ?

Daha biz plan yaparken bile geçmiyor mu zaman!
Pişmanlıklar hep geçmişe ait değil mi?
Keşkeler dünü anlatmıyor mu sanki.

Kime ait olsam kimsem olur, hiç ...!
Sadece filmlermiş mutlu sonla biten.
Yıkılan hayaller mi desem tek sebebim,
Kimseye ait hissetmemeli insan, hiç...!













10 Kasım 2014

Zaman

Hayatımız boyunca sürekli olarak belirli bir plana bağlı olarak yaşamışızdır. Aslında tek bir plan da değildir. Planlar ağı diyebiliriz. Bu planlar, karar alıcılar tarafından hazırlanmış, tüm toplumun uyum sağlamaya çalıştığı, benimsediği planlardır ki, planın dışına çıktığın anda insanların sana bakışları değişir. Çok genel ifadeler kullandım haklısınız. Netleştireyim. Benim zamanımda 7 yaşında ilkokula başlanırdı. 8 yaşında başlarsan geç kalmış sayılırdın. Hiç sınıfta kalmadan üniversite de okursan 22 yaşında eğitim hayatını tamamlamış olurdun. Ha unutmadan 20 yaşında da askere gidilirdi. Bir şekilde, okulu ve askerliği belirli bir plan çerçevesinde tamamlamış olman gerekiyordu. Bu planın dışına çıktığında geç kalmış oluyoruz. Neye mi? Tabi ki hayata. Peki bunu kim belirliyor. Kime ve neye göre geç kalıyoruz. Kime; karar alıcılara, dolayısıyla topluma, neye göre, mevcut plana.

Şu anda 34 yaşındayım. Cahit Sıtkı'ya göre yolun yarısına bir şey kalmadı. Bana biçilmiş planın neresindeyim. Çok mu geç kaldım acaba. Çok mu ötesindeyim. Çoktan evlenip çoluk çocuğa karışmalıydım değil mi? Belki de okul sıralarında dirsek çürüttüğüm bir çok arkadaşım gibi iyi bir kariyere sahip olmalıydım. Belki altımda bir arabam yada kredi ile almış olduğum bir evim olmalıydı. Aslında genel olarak toplumun belli bir yaş ve eğitim seviyesindeki insanlardan beklentileri bu yönde. Mevcut plan böyle olması gerektiğini söylüyor. Şu anda bulunduğum yerden baktığımda bu planın yakınından dahi geçmiyorum.

En başından beri bu planlar ağına o kadar bağlanmışız ki, tüm kararlarımızı o belirliyor. Hayatımızı şekillendiriyor.

Sonra düşünüyorum. 35 için yolun yarısı diyen Cahit Sıtkı 46 yaşında hayata gözlerini yummuş. Demek ki onun için 35 yolun yarısı değilmiş. Peki benim için yolun yarısı neresi acaba? Daha doğrusu yolun sonu neresi? 35 yaşımı göreceğim garanti mi? Değil. Belki yaradan tarafından bana biçilen ömür 34 senedir. Belki de 94 sene. Kim bilir. Peki bu bilinmezlik içinde neye yetişmeye çalışıyoruz. Neden bu koşturmacanın içinde sıkışıp kalıyoruz. Neden toplumun bizden beklentilerini karşılamak zorunda kalıyoruz. Neden? Sanırım bu akşam Nirvanaya erdim. Mevcut planın bana göre olmadığını anladım. Benim de kendi planlarım vardı. Toplumun planlarına uymayan planlar. Alakası dahi olmayan planlar. Yolun neresindeyim bilmiyorum ama harekete geçmenin zamanı geldi. Kime ve neye göre mi? Tabii ki bana ve planıma göre.


29 Eylül 2014

Gece midir ?

Gece midir insanı hüzünlendiren,
Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen ?
Gece midir seni bana düşündüren,
Yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen ?
Özdemir ASAF

Gece gece Özdemir Asaf'la başladım yazmaya. Gece midir insanı hüzünlendiren diye sormuştu. Çok düşünmeye gerek yok aslında. Cevap çok basit. Hayır. Hayır gece değil. Aslında gece. Ama direkt olarak değil. Tamam haklısınız çok basit demiştim ama pek de net olmadı cevabım. Şöyle açıklayayım. Bizi hüzünlendiren gece değil, gecenin gelmesiyle birlikte, kendimizi içinde bulduğumuz yalnızlık. Evet asıl cevap yalnızlık. Nasıl diyordu Kayahan, "El ayak çekilince, Sohbetler tükenince, Dostlar eve gidince, Bu geceler işkence…" İşte aynen böyle. Herkes köşesine çekilip, kendinle başbaşa kaldığında yalnızlık çöker insanın üstüne. İşte o yalnızlık var ya o yalnızlık, alır götürür seni. Nereye mi? Gitmek istediğin yere, olmak istediğin zamana. Astral bir yolculuk yaparsın. Gitmek istediğin yere gidemediğin, olmak istediğin yerde, durumda, zamanda olamadığın için bir özlem kaplar içini. Hiç gitmediğini, görmediğini özlersin, hiç sahip olamadığını, hiç elde edemediğini. Özlem içten içe kemirir ruhunu. Hayal kırıklığını da getirir beraberinde. Tüm bunlardır aslında seni hüzünlendiren. Yani öyle tek başına gece değildir insanı hüzünlendiren. Beraberinde getirdikleridir. Ona eşlik edenler. Beni gece gece yazdıran da onlardır. Yalnızlık, özlem, hayal kırıklığı... Açılışı Özdemir Asaf'la yapmıştım, bari kendim kapatayım.


öyle çok özledim ki seni, 

sen dönsen de durmam ben giderim. 
vuslatın değil hasretinle yaşadım, 
dönme, istemem ben sensiz de ederim... 
SEDAT SÖZEN

10 Şubat 2014

Fanatik !

Allah üç kişi ile muhatap etmesin.

1-Deli,
2-Sarhoş,
3-Fanatik

Delidir ne yapsa yeridir diye bir söz vardır halk arasında. Fazla uzatmaya gerek yok. Bulaşmayacaksın.

Sarhoşun beyin fonksiyonları alkol nedeniyle uyuşmuştur. Algıda sorun çeker. Tepki süresi uzar. Bilinç yerinde değildir. Değmez.


İçlerinde en tehlikelisi Fanatiklerdir. Onların beyin fonksiyonları normal işler, algıda hiçbir sorunları yoktur, bilinçleri açıktır. Buna rağmen bilerek ve isteyerek gördüklerini inkar ederler, görmezden gelirler. At gözlüklerini çıkardıklarında karşılaşacakları dünyanın kendi doğruları ile çelişeceğini bilirler, gerçeklerle yüzleşmekten korkarlar. Sadece sporda değil, siyaset ve sanat gibi hayatın farklı alanlarında bu fanatiklere rastlamak mümkündür. Onlara harcanacak zaman, kelimenin tam anlamıyla vakit kaybıdır. Siz ne kadar iyi niyetle yaklaşırsanız yaklaşın, izah ve ikna kabiliyetiniz ne kadar üst düzey olursa olsun, ne kadar inançlı, azimli olursanız olun, alacağınız sonuç bir duvara konuşarak alacağınız sonuçla aynı değerde olacaktır.

Koskoca bir 'hiç'.