21 Aralık 2011

Körkütük Sarhoş Olsam Ne Yazar...

Körkütük Sarhoş Olsam Ne Yazar...

Mazi kör bıçak, göğsümde durur,
Her nefes acımı yüzüme vurur,
Kul derde devayı büyükde bulur,
Körkütük sarhoş olsam ne yazar...

Zor değil unutmak, bil ki imkansız,
Gün bugün, yaşamak sensiz anlamsız,
Söz geçmez bu kalbe, dinlemez arsız,
Bir ömür ayyaş olsam ne yazar...

Gözlerim görmüyor, suküt dilimde,
Dermanım kalmadı, çare ölümde,
Hak vermiş, hak alır, olsa elimde,
Bir doğup, bin kez ölsem ne yazar...

24/07/11 Bursa
Sedat Sözen

Ecelim ol

Ecelim ol

Benzedim bu gece, yine boş sokaklara...
yankılanır duvarlarında köhne binaların, adın,
yıkıldı yıkılacak, bir cız etse içim,
sağ çıkmam enkazından, ecelim ol kadın...

karanlık sızıyor kırık pencerenden içeri,
en soğuk gölgesi kaplamış ruhunu, inadın,
vazgeçmek elinde ama sen dönmezsin geri,
pay biçmem kendime, gel, ecelim ol kadın...

09-09-11 Bursa
Sedat Sözen

Ben sana mecnunum bilemezsin

Ben sana mecnunum bilemezsin

Ben sana mecnunum bilemezsin,
Ellerim boş,
Ellerim öksüz,
Hasret ellerine,
İçimde söküp atamadığım bir isyan,
Çare bulamadığım bir acı, bir hicran,

Ben sana mecnunum bilemezsin,
Hevesim boş,
Hevesim yalan,
Kursağımda yeri,
Sesimde saklayamadığın bir hüzün,
Darmadağın aklım, bin parça yüzüm,

Ben sana mecnunum bilemezsin,
Gündüzüm loş,
Gecem zifiri,
Güneşim kayıp,
Gözlerinde buldum yolumu, gözlerin ilaç,
Karanlığın ortasında bu mecnun, bir sana muhtaç.

25/09/11
Bursa

Sedat Sözen

Şizofren

Şizofren

çok uzaklardan gelmiş,
15 yaşında toy bir çocuk,
hayatının bir fazlası yalan,
hiç yaşanmamış.
o, hayaller dünyasında,
o dünyasında hayaller,
hevesler kursağında...
bir özlem kurmuş,
hiç sahip olamadıklarına,
olduramadıklarına,
gözleri parlıyor,
bil ki nemden,
gülmeye de meyilli,
hafif şizofren.

21-08 Bursa

Sedat Sözen

8 Şubat 2011

Biri beni durdursun!

Merhaba,

Blog yazmak zor iş. Hele aklına gelen diline gelmezse daha da zor. Yeni şarkı yazmakta zorlanan her şarkıcı gibi ben de eskilerden yardım almaya çalışacağım. Sizlerle 2005 yılında Çember.net adlı forumda yazmış olduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Kişisel gelişim, NLP vs konularda biraz takıntılıydım bir zamanlar. Aslında halen kendimi farklı konularda geliştirmek için uğraşıyorum. Öğrenmenin yaşı yok. Neyse sözü fazla uzatmayayım. Azı karar, çoğu zarar felsefesinden yola çıkarak, Kişişel gelişim kitaplarının azının karar, çoğunun biraz da olsa zarar olduğunu anlatan bir yazıyla sizi başbaşa bırakıyorum.

"Biri beni durdursun!

Merhaba, Uzun bir süredir NLP üzerine kitaplar, makaleler okuyup, tv de programları seyrediyorum. Artık bir çok şeyin nedenini daha iyi anlıyorum. Ancak... artık herşeye farklı bir gözle bakmaya başlayalı gerçek benden uzaklaşmaya mı başladım ne...

Tabi insan ne konuştuğunun, nasıl davrandığının bilincinde olmalı...
Ama kişi ne zaman gülmesi,üzülmesi, moralini bozması, kızması , sevinmesi, gerekiyorsa o zaman o hissi tatması lazım.. Ben duygularımı da idare eder oldum. Çok fazla sevinmemek için kendimi dizginliyorum. Kızacağım, köpüreceğim zaman duruyorum. Derin nefes alıyorum geçiyor.. Ben , ben olmak istiyorum.. Başkalarının olmamı istediği kişi değil.. Veya benim olmam gerektiğini düşündürüldüğüm kişi değil... Bilmem anlatabiliyor muyum? Sanırım NLP nin ayarını tutturamadım...

Sizin de böyle hissettiğiniz oldu mu hiç? Hayata uyum sağlamaya, varlığınızın bilincinde olmaya çalışırken ipin ucunu kaçırdığınız...

20.12.2005"


2011'e geri dönelim şimdi. Bu yazdıklarımın üstünden 5 sene geçmiş. Bu yazının üstüne birşeyler eklemeli. Konuyu da biraz farklı ele almalı. Yukarıdaki yazıda kendimiz geliştirmek amacıyla okuduğumuz kitapların etkilerinden bahsetmiştim, ya farkında olmadan etkilendiklerimiz.

Kuzenim geçtiğimiz günlerde bana ilginç, bir o kadar da derin anlamları olan bir soru sordu: "Biz kimiz? Ben kimim? Sen kimsin?" Ben onun kuzeniydim, abisiydim, dayısının oğluydum, Sedat Sözen'dim. Ama sorduğu sorunun cevabı bu değildi.

İnsan oğlu sosyal bir varlıktır. İster istemez, ne kadar içine kapanık biri de olsa çevresindekilerle etkileşimde olmak zorundadır. Doğuştan itibaren çevremizdekilerden etkileniriz. Bilinçli ya da bilinçsiz çevremizdekilerin konuşmaları, oturup kalkmaları, karakterleri, tepkileri, düşünceleri üstümüze siner. Derimize işler. Bin kez yıkansak yine de atamayız üstümüzden. Her ne kadar düşüncelerimizin, davranışlarımızın, karakterimizin, duygularımızın bize ait olduğunu düşünsek de aslında onlar özünde bizlere ait değildir. Tüm bunlar,o ana kadar bulunduğumuz ortamlarda, okuduğumuz kitaplarda, dinlediğimiz şarkılarda, izlediğimiz film, dizi, tv programlarında, üstümüze sinenlerden harmanladığımız ve bize uygun gördüklerimizdir. O halde ben kimim? Ben sadece Sedat Sözen miyim? Değilim!. Ben annem-babamım, okulda öğretmenimim, arkadaşlarımım, askerde tertiplerimim-komutanımım, sokağın başındaki bakkal amcayım, otobüs şöförüyüm, izlediğim filmlerdeki esas oğlanım, dinlediğim şarkılardaki aşığım, okuduğum başarı öykülerindeki girişimciyim, izlediğim animasyonların tasarımcısıyım, ninja kaplumbağalardaki donatelloyum (en akıllıları o). Tekrar soruyorum, ben kimim? Cevap hem çok basit, hem çok karmaşık. Yunus Emre demiş ya "Bir ben var benden içeri" diye. Benim cevabım da Yunus'dan üstüme sindi.

"Bin ben var benden içeri"

30 Ocak 2011

Bilgisayar maceram...


92 senesinde tanıştım bilgisayarla. Bir dergi görmüştüm köşedeki markette. Derginin adı "COMMODORE 64". Bilgisayar dendiğinde aklıma gelen ilk şeydi Commodore 64. Çok yakın bir arkadaşımda vardı bir tane. Zaman zaman onlara gidip oyunlar oynamaya çalışırdık. Elimizde tornavida "kafa ayarı" yapardık, oyun başlasın diye. Sonrasında bir akrabamda Amiga 500 le tanıştım. Bir gazeteden kestiğim ilanı çoook uzun süre cüzdanımda taşımıştım. Amiga 500 ilanı. Yine bir akşam amiga 500 sahibi abimizin evine yaptığımız ailecek bir ziyaret sonrasında annem aracılığıyla babamdan söz almıştım. Biz de bilgisayar alacaktık.

94 de liseye başladım. Anadolu Ticaret Meslek Lisesi. Bilgisayar dersleri var. Çok heyecanlıyım. Akşamları yatıyorum 2 saat doğru dürüst ne yapıldığı konusunda en ufak bir fikrim olmayan bilgisayar üzerine hayaller kuruyorum. ilk sene bilgisayar laboratuvarının kapısından içeri bakıp bilgisayarları süzüyorum. Ama ilk sene hazırlık. Bilgisayar dersi yok. Lise 2'yi iple çekiyorum. Dersler başlıyor ama bu sefer de bilgisayarlar sorunlu, bilgisayar derslerini sınıfta yapıyoruz. Doğru dürüst bilgisayar başına oturmadan programlama öğreniyoruz. İyi de sınav kağıdı "error" vermiyor ki!!! Öğretmen bilgisayar ekranını tahtaya çiziyor, şu tuşa tıklayınca şöyle bir ekran geldiğini farzedin diyor. "Farzedin" gelmeyebilir de!!! ne çıkarsa bahtımıza.

98 de orduya internet kafe açılıyor. Artık internet diye bir şey var. Nedir, nasıl bir şeydir, ne işe yarar!!! yine hiçbir fikrim yok. internete girsem çıkabilirmiyim acaba diye o an için anlamlı şu an için saçma bir soru geliyor aklıma. ya çıkamazsam! acaba bilgisayar bozulur mu! bilgisayar konusunda benden daha bilgili bir arkadaşımla internet kafeye gidiyoruz. bana hotmailden bir hesap açıyor. sedatsozen@hotmail.com heyt bee artık benim de bir mail adresim var. eee noldu şimdi. naapcam ki ben bu adresle. üniversiteye kayıt için İstanbul üzerinden feribotla bandırmaya gideceğim. İstanbulda dayımlarda kalıyorum bir kaç gece. Onlarda hem bilgisayar hem internet var. süper. kuzen bilgisayar başında bir şeyler yazıyor. Ben izliyorum. sonra başka bir yazı geliyor ekrana. o yazıyor. cevap geliyor. o yazıyor cevap geliyor. ben bön bön bakıyorum. ve soruyorum. "Şimdi sen buradan yazıyorsun, karşıdaki kişi okuyor, o yazıyor, sen mi okuyorsun?" evet diyor. Vaay be diyorum. süper birşey. teknoloji bu olsa gerek.

Bandırmada üniversite yıllarımda önce arkadaşların MIRC üzerinden yaptıkları sohbetleri izliyorum omuz üzerinden. Zamanla ben de sohbet olayına giriyorum. MIRC, ICQ derken superonline worldclub daki profilime ufak ufak kodlar eklemeyi öğrendim. Meğer o kodlar HTML kodlarıymış. İlgimi çekti. Kodlar yazarak kendi profilimi tamamen değiştirebilecektim. Sonra bu kodlarla websitesi tasarlanabildiğini öğrendim. Sonra ücretsiz siteler olduğunu, bir websitesini tamamen ücretsiz hazırlayabileceğimi öğrendim. Cebimde naktim, uğraşacak vaktim olduğu zamanları internet kafelerde geçirdim. Gecem gündüzüm internet kafelerde geçer olmuştu artık. Eve gidiyorum dediğimde hangisine diye takılırdı arkadaşlar. Kafeye mi? Fakülteye internet kafe açıldığında hemen atladım. Laboratuvar görevlisiydim. Artık elimin altında onlarca bilgisayar ve internet vardı. O zamanlar bir hocamızdan google diye bir site öğrenmiştik. Akademik araştırma konusunda çok iyi bir site demişlerdi. O zamana kadar yahoo vardı, altavista vardı. vardı da vardı. Ama google yoktu. Turk2000.cjb.net diye bir sitem vardı. O zamanlar İnternet Mahir vardı. İnternet üzerinden ünlü olmuş ilk insan. Evet. İlk internet starı bir Türk'tü.

2002 de, bilgisayarla tanışmamın 10. senesinde artık bir bilgisayarım olmuştu. Bir reklam ajansında da iş bulmuştum. Orada da grafik tasarım öğrenmiştim. Kendimi webtasarım konusunda geliştirip ASP öğrendim. Arkadaşlar sayesinde de biraz ondan biraz bundan derken amatör olarak bu işten para kazanan biri olmuştum. Ben semi-pro webmaster diyorum kendime. Bu işte henüz profesyonel olamadım. Ama hedefim bu. 1992 de başlayan bir hikayenin güzel bir sonu olsun istiyorum. Ben bu işi biliyorum demek istiyorum. Ben bu işin profesyoneliyim demek istiyorum. Ama ne zaman ne mekan buna şimdilik izin vermiyor. Daha ne kadar sürer bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz.