30 Nisan 2010

Feyz! book


Merhaba, yine kendime has (daha ilk cümlede insan böbürlenir mi yaw) bir kelime oyunuyla başlayayım dedim yazıma. Anlayacağınız üzere konumuz facebook.

Aslında nedir ne değildir internet kullanıcısı herkes bir fikir sahibi bu konuda. Ancak benim değinmek istediğim konu "nasıl bir fikir olduğu". İnternet bağımlısı biri olarak son zamanlarda kendimi facebookta online olma zorunluluğunda hissetmeye başladım. Gerçi bu benim için pek şaşırtıcı bir durum değil, keza bir dönem önce facebook daha Ülkemiz sınırlarına girmemişken aynı şeyi Msn Messenger için hissediyordum. Bu öyle bir şey ki, her an online olmam gerekiyor. Nasıl bir bağımlılıktır yarabbim. İçkim, sigaram yoktur çok şükür, şu internet bağımlılığım da olmasa çok şugar çocuğum aslında. Neyse kısa bir reklam arasından sonra konuya dönelim.

Facebook öncesinde onlarca belki yüzlerce bu tarz girişimler olmuş, bir kısmı tutulmuş, bir kısmının ise yüzüne bile bakılmamıştı. Myspace, Netlog, Hi5 aklıma gelenlerin bazıları. Ancak hiçbiri belki de bu kadar tutulmadı. Neden? Benim şahsi kanaatim ** İnsanlar online olduklarında ne yapmak istiyorlar hepsini barındırması. Eksiği yok fazlası var cinsten. Ama hepsini birden de gözünüze sokmuyor. İstediğini alıyorsun, istemediğini yan cebine koyuyorsun.

Türk milleti olarak, genç nüfus oranının da yüksek olması nedeniyle teknolojiye çok çabuk ısınıyoruz. Bunun yanında gençlere ayak uydurmaya çalışan büyüklerimiz de bu aleme dalınca, 7 den 70 e herkesi sanal alemde gezerken görebiliyorsunuz. Misal; ilkokula bile gitmemiş, kendi çabasıyla okumayı sökmüş olan biricik annem msn de benimle görüntülü chat yapıyor :) Ayrıca kullanamadığı teknolojik alet de yoktur. Hepsinden anlar. Maşallah diyelim.

Sanal alemdeki iş fırsatlarının geçmişe oranla daha azalmış olmasına rağmen güzel fikirlerin yüksek kazançlar getirdiğini dikkate alırsak, facebooktan biraz feyz alıp saksıyı çalıştırmanın, hayatımızı o saksı içinde geçiren bir ottan öteye götüreceğini söyleyebilirim. (Off okurken yoruldum valla. Ne uzun cümleymiş.)

Neyse saat geç oldu. 02:10. Hadi bana ii geceler.


** çok sevdiğim bir abim bu cümleyi çok sık kullanır, kulaklarını çınlatayım dedim. (benim şahsi kanaatim)

27 Nisan 2010

Hoşblog ! (aklımca hoşbulduk ile blog kelimelerini harmanladım)

Çoook uzun zaman sonra bir blog yazmaya karar verdim. Sonra da farkettim ki zaten fi tarihinde bir blog açmıştım. Açmıştım açmasına ama ne kadar devam etmiştim, bir şeyler karalamıştım meçhul. Uzun lafın kısası* "geri döndüm." Artık ağzıma ne gelirse yazıcam :) Şaka şaka o biraz sıkar tabi. Yazmak istediklerimi yazıcam dersem daha doğru olur.

Bir süredir, e-sosyal platfomların çıkış noktası insan ilişkileri üzerine bir şeyler kaleme almayı düşünüyordum. Bursasporluların deyimiyle 'O sene bu sene' :) Vaktidir. Artık ben de dörtlükten paragrafa geçiş yapmalıyım.

Giriş yazımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız. En kısa zamanda görüşmek dileğiyle...
Sağlıcakla kalın.

Not: "Uzun lafın kısası" ingilizcede "to cut the long story short" diye söylenir. İnsan söylerken bile yoruluyor arkadaşım. Bu nasıl lafı kısaltmaksa artık :)